1 Temmuz 2009 Çarşamba

Enerji-Melek 1

Enerji - Melek

Algılayalım ya da algılamayalım, tüm varlığın temeli, orijini Salt Enerjiye dayanmaktadır. Yani, Salt Enerjiden meydana gelmiştir. Algıladığımız maddesel dünyamızı göz önüne alıp öze doğru bir zumlama yaptığımızda ise sırasıyla, madde, hücre, molekül, atom, proton-nötron-elektron-kuark...gibi tanecik-enerji ve nihayetinde de Salt Enerji denizinin meydana getirdiği Dalgasal Enerji Denizine ulaşmış oluruz.
Başka bir deyişle, sonsuz- sınırsız ilme, güce ve kudrete sahip Salt Enerji, frekansal enerji okyanusu adı altında yoğunlaşma fazına bağlı olarak katman – katman bir kısmıyla tanecik, atom...madde şeklinde görünürken, diğer bir kısmıyla da o boyuttaki maddenin, maddesel sistemin işleyişi, hareketi için o boyut uyarınca enerji halinde ortaya çıkar. Kısacası, tüm madde ve enerji, Salt Enerji Denizinden meydana gelmiştir. Görüldüğü üzere burada, Salt Enerji ayrı, bunun yanında madde ve katmanlarındaki enerji ayrı olup bu madde ve enerjinin özü de bu Salt Enerji değildir. Boyutsallık kavramını göz önüne aldığımızda, madde ve katmanları bu Salt Enerjinin sadece algılayana göre bir görünümü, bir yönüdür. Dolayısıyla, Enerjinin tek bir biçimi yoktur. Bunun yerine, farklı boyutlarda farklı- farklı şekillerde ortaya çıkışı söz konusudur.
Ayrıca, bu Salt Enerjinin oluşturduğu Enerji Dalga Denizinden tanecik, atom,...madde ye olan safhalar, yukarıda da değindiğimiz gibi, sadece bizim beş duyuda madde olarak algıladığımız boyutun katmanlarıdır. Bugün bilim adamlarının genelde ilgilendiği ve laboratuvarlarda temellerini araştırdıkları boyut budur. Bunun yanında Nar boyutu (ki ölüm ötesi, cin, berzah, cehennem boyutu) ve içindeki sonsuz, sınırsız tüm katmanlar da yine bu sonsuz-sınırsız Nur yani Salt Enerjinin farklı şekillerdeki yoğunlaşmasıyla meydana gelmiş boyutlardır.Şimdi, bunu farklı bir açıdan görmeye çalışalım. Bilebildiğimiz ya da bilemediğimiz suretlerdeki tüm varlığın kaynağı olan hologram boyutu, yani sonsuz-sınırsız Enerji Dalga Denizi, tıpkı bir göle atılan çakıl taşlarının su yüzeyinde oluşturduğu hareketli dalgaların birbirlerine girmesiyle meydana getirdiği girişim desenleri gibi, Salt Enerji Denizinin bir “an” lık çalkalanmasıyla meydana gelmiştir. Bu nedenle, tüm sonsuz varlık bu boyutta holografik özellikli ve birbiri içine geçmiş, daima hareket halinde olan bir frekansal girişim deseni, bir anlam olarak mevcuttur. Ve her bir girişim deseni, tüm girişim desenine ait anlama sahip olduğundan, burada ne zaman, ne de mekân kavramı söz konusudur (bu boyutun çeşitli özelliklerine başka yazılarda değindiğim için burada bir daha değinmiyorum). Dolayısıyla, bu boyuttan projekte olan ve çokluk olarak görünen tüm birimler, burada boyutsal olarak anlam yüklü terkipsel girişim desenleri olarak bulunurlar. Yani bu boyut, bölünmez-parçalanmaz Tek bir yapı olmasına karşın, yine bu özelliğini koruyacak şekilde kendi içinde sonsuz boyutsallığa sahiptir. Böylece algılama araçlarımıza ulaşan tüm bilgilere (ki bu sonsuz sayıda da olabilir) göre var olduğunu düşündüğümüz, sandığımız madde ve enerji dünyamız, asıl yapısıyla içinde sonsuz boyutları barındıran hologramik Enerji Denizindeki frekansal girişim deseninden başka bir şey değildir. Biz farkında olalım ya da olmayalım ( ki büyük bir çoğunluklada değiliz) bu iki boyut, her an iletişim halindedir. Buradan çıkan bir başka sonuç da, herkesin aynı ortamda yer alarak aynı ortak yaşamı paylaşmalarına karşın, aslında her birimin gerçeği olan holografik boyutu itibariyle sadece kendi dünyalarında yaşamakta ve kendilerinden yansıyanların (projekte olanların) karşılığını almakta olduğudur. Bunun soncunda da gerçekte kimse kimseye zulmetmemekte, haksızlık, iyilik ya da kötülükte bulunmamakta sadece kendilerinde olanı yaşamaktadırlar.
Bu girişim deseninin mekansızlık yani her yerde var olma özelliğiyle ilgili olarak da şöyle düşünebiliriz: Siz yaşadığımız boyutta ne kadar yer değiştirirseniz değiştirin fark etmez, girişim desenleri sizinle birlikte asla yer değiştirmemekte, hareket etmemektedir. Siz milyarlarca ışık yılı uzaklığa gitmiş olsanız bile bu durum değişmez. Tıpkı varlığınızı, yapınızı oluşturduğu gibi, sizdeki tüm bu algılamalar, düşünceler, eylemler, hareketler... de özünüzde bir boyut olan bu girişim desenindeki frekansların dalgasal dönüşümlerinden başka bir şey değildir.
İşte, günümüz insanının bile anlamakta zorlandığı bu Bilinçli Enerji titreşimlerine geçmişte Melek ismiyle işaret edilmiştir. Güç, kudret veya güç- kuvvet taşıyan varlıklar anlamında. Bu yüzden, ister biz mikro-plandan, makro-plana kadar her şeye, bu Salt Enerji ve onun boyut- boyut aldığı şekillerdir, diyelim, istersek de dini tabirle tüm bunlara Tek Bir Melek (Ruh) ve bu Melek’ten, (her bir boyutta kendi içerisinde olmak üzere) katman- katman oluşmuş meleklerdir, diyelim fark etmez; her ikisi de aynı şeyi ifade etmektedir.Nurların Nuru olarak bilinen ve Ruh Adlı Melek ya da Ruhu Azam ismiyle işaret edilen bu Bilinçli Salt Enerjiye, sahip olduğu ilim dolayısıyla Aklı Evvel, Resulullah’ın Hakikâti, kaynağı olma yönüyle Hakikatı- Muhammedi, kişiliği yönüyle İnsanı Kamil, Benliği yönüyle de Nefsi Küll adı verilmektedir. Hiçbir şey yoktur ki, hayatını, varlığını, yapısını, ilmini, bilincini, enerjisini, bölünmez-parçalanmaz, dengi ve misli olmayan bu Tek Ruh - Bilinçten almış olmasın.Bu nedenle Salt Enerji, girişim desenli sonsuz frekanslı Enerji Dalga Denizini dolayısıyla, tüm boyutlarıyla Kâinatı (bizim evreni kastetmiyorum) oluşturan “foton” ların kaynağıdır, özüdür. Tüm “foton” (kuant) lar ve bunlardan meydana gelmiş sonsuz birimler, yapılar varlığını ve hareketini sağlayan enerjiyi bu vasıfsız, özelliksiz, terkipsiz, saf, yalın haldeki (bu yüzden mana yüklü dalgaların henüz belirmemiş hali olan) sonsuz-sınırsız Bilinçli Salt Enerji den yani Ruh’tan alırlar.Burada çok önemli bir husus da, biz sınırlı varlıkların, beş duyuya dayalı olarak bilim yapanların “foton” lar hakkında sadece bilgi yollu birtakım bilgilere ulaşabileceği, kavrayabileceğidir. Bunun dışında “foton”ların bilinç ile olan ilişkisini, mahiyetini, nasıl bir düzen içinde işlevlerde bulunduklarını, hareket ettiklerini bilmemiz, anlamamız kesinlikle mümkün değildir. Bunu tam olarak anlayabilmemizin yegâne yolu ise, “madde ve enerji” kısıtlamasından sıyrılarak, gerçek Bilinç ve Benliğimiz olan Evrensel Bilinç ve Ruh (Salt Enerji) boyutunda yeniden doğmakla mümkündür.
Gözlemlediğimiz evrende, her biri içinde ortalama 500-600 milyar yıldız (güneş) olmak üzere, on milyarlarca galaksiyi oluşturan tek bir Big-Bang noktası ve bunun gibi sonsuz sayıdaki Big-Bang noktaları, kaynağı olan bu Ruh (Salt Enerjinin) indinde sadece bir Hiçtir. Nerede kaldı büyüklüğüyle, yüceliğiyle övündüğümüz o, bizim yüce Tanrımız! Ya da yarattıklarından hoşlanmayan, onlara söz geçiremeyen, bu yüzden de kimine göre bir yandan evrenin her yerinde, bir taraftan da uzayın bir yerlerinde veya dünyamızda bedenlenerek bizi kurtuluşa erdirmek için yakında aramıza gelecek olan ve kendine tapınanları hayali cennetine, içlerindeki, özlerindeki Tanrısallığına tapınmayanları da her türlü şekilde cezalandırıp cehennemine atacak olan uzaylı yüce sonsuz bilgelik ve enerji Tanrısı (Deccal)... Üstelik Allah’a ait soyut manaların, soyuttan terkipler halinde somuta dönüştüğünde ilk beliren Tekil Varlığın yanında daha adları dahi geçmezken, Deccal ve benzerlerinin Allah olduklarını söylemeleri ne kadar doğru ve inandırıcıdır?
Ayrıca, bir kişinin yada varlığın, geçmişi tüm detaylarına kadar bilmesi, aynı anda birkaç yerde görünmesi veya bir anda şehirler, ülkeler arasında bedensel yer değiştirmesi, olduğu yerden dünyanın herhangi bir yerindeki bir şeyi TV seyreder gibi seyredip anlatması, tabiat kuvvetlerine hükmetmesi, holografik esasa dayalı sisteme dair bilinen veya bilinmeyen birtakım bilgiler, sırlar vermesi ve hele-hele gelecek hakkında rahatlıkla söylemlerde bulunması onun Hakikâte ve “Kader Sırrına” vakıf olduğu anlamına gelmez. Çünkü, bu olağanüstü haller, kim olursa olsun, nefsini Salt Enerjinin Nar fazındaki Bilinçte tanımasıyla da mümkündür. Bununla birlikte bu durum, insanı ne cehennemden kurtarır ne de nefsinin gerçek hakikâti olan Allah’ı bildiğini gösterir. Oysa, mistik alanın bize söylediğine göre, gerçekte kader sırrına vakıf olmak için, bir bilincin nefsini Nur boyutundaki Mutlak Benlik Noktasında bulması, tanıması, Allah’ın Vahidiyeti ve Ahadiyeti yönüyle Tekliğini müşahede edip yaşamasıyla mümkündür. Yani tüm boyutlarıyla Kâinatı bilmesi gereklidir. Evrenin belli bir yönü olan Nar boyutunun Tekliğiyle değil.
(Bkz. Akıl Ve İman / Ruh – İnsan- Cin / Allah – Ahmed Hulusi)
hologramk@yahoo.comİstanbul - 15.03.2005http://sufizmveinsan.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder