1 Temmuz 2009 Çarşamba

Enerji Alanları ve İnsana Dair Haylice Kapsamlı Bir Yazı A

KENAN KESKİN
Enerji Alanları ve Biz
Durgun (hareketsiz) yüklü parçacıklar, elektriksel alan (E) oluştururlar. Bu alanın yönü eksi yük için içe, artı yük için dışa doğrudur. Bu sırada manyetik (B) alan ise sıfırdır (yoktur). Aynı yüke sahip tanecikler birbirlerini iterken ayrı yüklü tanecikler de birbirlerini çekerler. Yüklü tanecikler sabit hızla dönme ve öteleme hareketi sırasında (E) alanlara ek olarak, manyetik (B) alanlar da oluşturur ve daima biri varken diğeri de mutlaka mevcut olmaktadır. Dönen yüklü taneciğin manyetik alanı mıknatıstaki gibi kuzey ve güney kutupları oluştururken tel içinden geçen yüklü tanecikler (ki elektron akımıdır) sağ el kuralı gereğince baş parmak akım yönünü, dört parmak da, telin etrafında dairesel olarak dizilmiş bulunan manyetik alanların yönünü gösterir. Yani telden r yarıçaplı bir çember çizersek bu çemberin her bir noktasında bir (B) alanı ile tele doğru ancak bu alana dik olarak da bir (E) alan oluşur. Böylece telden herhangi uzaklıktaki bir noktada tele doğru (E) alan ve buna dik (B) alan meydana gelir. (E) ve (B) alanları vektörel bir büyüklük oldukları için de bir noktadaki aynı yönlü olanlar toplanırken farklı yönde olanları da birbirlerinden çıkartılır. Fakat bu alanlar uzayda yayılmaz, etkileri belli bir bölgede (oldukları yerde) sınırlı kalacak şekilde bulunmakta ve yüke (tele) olan uzaklığı ile ters orantılı olarak da azalmaktadır. Bunu her bir nokta için genelleştirerek düşünebiliriz. Bunlara örnek olarak da mıknatıslar ile yerin manyetik alanını gösterebiliriz.Eğer bu yükler, ivmeli (değişen hızda) dönüyor ya da hareket ediyorlarsa veya teldeki akım zamanla değişerek akıyorsa bunların meydana getirdiği bu (E) ve (B) alanlarda da artma ve azalma oluşur. Yani ivmeli hareket eden yüklü taneciğin etrafındaki bir noktada meydana gelen (E) ve (B) alanları aynı fazda olarak, bunlardan biri azalınca diğeri de azalır ya da tam tersine biri artınca diğeri de artar. Bunun sonucunda bir noktada periyodik alan değişimi oluştuğundan durgun (E) ve (B) alanlardan farklı olarak bu tele paralel düzlemde (E) alan ve bu (E) alana dik düzlemde (B) alan değişimleri meydana gelip uzayda bir Elektromanyetik (E-M) dalga yayınımına neden olur. Benzer ifadeyle, şekli bu iki alanın birbirlerine ve de yayılma doğrultusuna dik aynı zamanda birleşik (çift) olarak ışık hızıyla enine hareket eden Elektromanyetik dalgalar meydana gelir.Burada önemli bir husus da şudur: (E-M) dalgaların yayılmaları sırasında yayılma ortamının kendisinin hareket etmeyip hareket doğrultusuna ve birbirlerine dik bulunan birleşik (E) ve (B) alanların değişmesi söz konusudur. Tıpkı su dalgaları ya da bir ipte oluşturulan dalgalar gibi... Özetlersek; ivmeli hareket eden yüklü tanecikler veya bir telden zamanla değişen bir akım geçtiğinde bu yüklü parçacıklarından ya da telden, dışarı doğru üç boyutlu çeşitli frekanslarda yayılan Elektromanyetik ışınlar oluşur. Dolayısıyla, elektrik akımı bir defa başladı mı, uzayın her doğrultusuna devamlı (E-M) dalgaları yayınlanır. Bununla birlikte akım geçen teldeki atom ve elektronların bu tel içinden geçmekte olan elektron akışını etkilemeleri yani bir tür direnç oluşturmaları sonucunda, dışarıya ısı şeklinde bir (E-M) dalganın çıkmasına da neden olurlar. Bunun yanında hareket halindeki yüklü taneciklere bir manyetik ya da elektriksel alan uygulandığında, parçacıklar bunun sonucu olarak ortaya çıkan belli bir kuvvetin etkisi altında hareket etmeye başlar. Mesela bir elektron, hareket doğrultusuna dik olan bir manyetik alan içine girdiği zaman , bu manyetik alan ile hız doğrultusuna dik bir yönde ortaya çıkan kuvvetin etkisiyle, doğrultusundan saparak hareketine devam eder. Burada negatif yük üzerindeki bu kuvvetin yönü, pozitif yük üzerine olan yönün tam zıddıdır. Dolayısıyla, akım geçen iki tel yan yana paralel bir şekilde konulduğu taktirde birbirlerine uygulayacakları manyetik alanlar dolayısıyla ortaya çıkacak kuvvetler sonucu birbirlerini çekerler. Eğer bunlardan birinin akım yönü ters ise bu sefer de birbirlerini iterler. (E) alan içine giren yük üzerine etki eden kuvvetin yönü, pozitif yüklü olanlar için (E) alan yönünde, negatif yüklü olanlar için de (E) alana ters yöndedir. Kısacası, tüm yüklü parçacıklar dolayısıyla iyonlar (1) (E), (B) ve (E - M) alanlardan etkilenmektedirler.Ayrıca Faraday kanunu olarak da bilinen ilkeye göre; zamanla değişen manyetik alana bırakılan ya da sabit manyetik alan içinde hareket ettirilen bir telde (tel devrede) akım (dolayısıyla (E) alan) meydana gelir. Eğer akım geçen bir tel devre böyle bir manyetik alana bırakılırsa o zaman da tel üzerinde buna ek bir akım daha oluşur. Mesela bu tür güçlü alanlarda bulunmamız, hareket etmemiz, üzerimizde olumlu ya da olumsuz yönde bir indüklenme yani daha fazla biyoelektriksel faaliyetin oluşmasını sağlar. Vücudumuzda hareket eden biyoelektriğin davranışı da yukarıda ifade ettiğimiz şekilde olup bu biyoelektrik akış, vücudumuzun dışına çeşitli frekanslarda yayılan Elektromanyetik dalgaların oluşmasını sağlar. Bu yayılan Elektromanyetik dalga frekansına göre, algılayalım ya da algılamayalım, çeşitli ışınlar şeklinde yayılır. Bunlardan tespit edilebilenler, kızıl ötesi, mikrodalga ve radyo dalgalarıdır. Bunun dışında bedenden ayrılan bir diğer elektromanyetik dalganın (kızıl ötesi ışımanın) kaynağı da, vücuttaki kimyasal tepkimeler sonucu oluşan (açığa çıkan) ısıdır. Ayrıca, bedenin çok yakın çevresinde bu (E-M) dalgaların havayı iyonize etmesinden dolayı meydana gelmiş olan iyonik hava akımının da varlığı söz konusudur.Bunu biraz daha açarsak; beyin maddi gıdaları, kimyasal reaksiyonlarla Biyoelektrik enerjiye dönüştürerek kullanmaktadır. Ve beyindeki tüm fonksiyonlar, beyin hücreleri arasındaki bu Biyoelektrik faaliyetleridir. Yani her mânâya göre beyindeki değişik hücre grupları arasında bir Biyoelektrik akışı söz konusudur. Ve beyin, sinir sisteminde akmakta olan bu akım aracılığıyla tüm bedeni kontrol ederken tel örneğinde olduğu gibi bedenin etrafında E-M alanlar oluşturur ve bu alan vasıtasıyla da hücreleri birbirine bağlayarak bedeni bütünsellik içinde tutar. Biyolojik bedendeki canlılığı oluşturan biyoelektriğin meydana getirdiği bu E-M enerjiye “Aura” denmektedir. Ve dışarıdan çeşitli renklerde ışık şeklinde algılanır. İlk olarak 1939 yılında bir araştırma laboratuarında çalışan Sovyet Mühendis Seymon Kirlian tarafından görüntülenen bu alan, insanın üzüntülü, heyecanlı sevinçli…vb durumlarına bağlı olarak, renk dönüşümü ve parlaklık düzeyine göre değişim göstermektedir. Bir insanın parmaklarından çeşitli zamanlarda alınan Kirlian fotoğrafının birinde, bu parmaklardan bir volkanın lav püskürtmesi gibi müthiş enerji dalgaları yayımlanırken, başka bir durumda bu enerji (ışınlar) daha zayıf olarak gözlemlenmektedir. İnsanlar yan yana geldiklerinde ise, auraları birbirleri içine girer ve bu ışık halesi ile birbirlerini etkilerler. Mesela aurası çok güçlü olan bir mistiğin yanında daha doğrusu aurasının içinde oturuyorsanız onun güçlü enerji alanı altında korunuyor ve o sırada onun olumlu, pozitif tesirlerini alıyorsunuz demektir. Ayrıca insan vücudunda şakralar ve akupunktur noktalarında enerji yoğunluğu daha fazla olduğu için daha parlak görünür. Canlılarda olduğu gibi cansız nesnelerinde auraları (Kirlian fotoğrafları) bulunmaktadır. Canlılarda auranın kaynağı biyoelektrik faaliyetleri iken, cansız nesnelerde ortaya çıkan aura ise, o cismi meydana getiren atomlardan kaynaklanmaktadır. Çünkü yoğun ve katı maddeleri oluşturan atomlar birbirlerine çok yakın oldukları için daima birbirleriyle etkileşim halindedirler. Bu etkileşmeler de o cismin atom elektronlarının yörüngeler arası hareket etmesine neden olur. Bu da belli oranlarda tüm dalga boylarında kesintisiz elektromanyetik dalga yayımını oluşturur. Ancak gazlarda katılara oranla seyrek yoğunluğa sahip olduklarından daha az ve kesintili elektromanyetik dalgaları yayınlamaktadırlar ki, her bir atomun kendine özgü bir ışınımı vardır.Bununla birlikte, aura holografik bir niteliğe sahiptir. Mesela bir yaprağın bir kısmı kopmuş olsa da yaprağın aurasında bu kopukluk görülmez, bu yüzden yok olmuş kısım aurada aynen varmışçasına görülebilmektedir. Keza, organlarından biri veya birkaçı kopmuş olan bir insanın aurasında da normalde bu organın bulunduğu yerde hiçbir şey bulunmaması beklenirken, sanki organ oradaymışçasına aurası yine tam olarak görünür. Spritualistlerin bir kısmı, auranın bedenden kaynaklanmayıp ondan ayrı bir şey olduğunu, bir kısmı ise, bedenle birlikte var olduğunu düşünmekte, ancak her ikisi de varlığın ölümüyle bu yapının yok olmadığını söylemekte, buna delil olarak da maddi yapı ortadan kalkmış olsa bile auranın kısa bir süre daha varlığını sürdürebildiğini ileri sürmektedirler (gerçekten yapılan deneylerde, auraya kaynaklık eden canlının ortadan kaldırılmasıyla da aura görüntüsünün bir süre o ortamda kaldığı gözlenmiştir). Bu yüzden yine bu kişiler astral beden de dedikleri bu ışıklı halenin, ruhun bizatihi kendisi olduğunu iddia etmekte, auranın yok oluşunu da bu ruhun farklı boyutlara, ortamlara gittiğini ve oradan da tekrar bedenlenerek dünyaya çeşitli şekillerde geldiğini söylemektedirler (yani reankarnasyon). Oysa, yukarıda da açıkça belirttiğimiz gibi ister canlı isterse de cansız olsun fark etmez, tüm bunların sahip oldukları bu ışınsal yapının kaynağı onların fiziki yapılarından kaynaklanmakta olup bunlardan insana ait olan auranın ise, anne karnında 120. günde beyin tarafından üretilen holografik mikrodalga beden yani insanın ışınsal ikiz bedeniyle (Ruhuyla) hiçbir ilgisi yoktur.
Canlıların ölümü durumunda biyoelektrik faaliyetleri sona ermesi sonucu auranın o anda değil de belli bir süre sonra yok olmasına gelince...Devam edecek...
hologramk@yahoo.comİstanbul - 12.04.2004http://gulizk.com
(1) Normalde bir atomda pozitif ve negatif yük sayısı eşit olduğu için toplam yük açısından daima nötr yani yüksüzdür. Atomdaki pozitif yükler çekirdeğindeki protonlardan, negatif yükler ise çekirdeğin çevresinde belli yörüngelerde dolanmakta olan elektronlardan kaynaklanmaktadır. Ancak bir şekilde elektron kaybeden ya da alan bir atomda bu denge bozulduğundan atom, kaybettiği veya aldığı elektron adedince pozitif veya negatif yüklü hale geçer ki bu duruma gelmiş atoma iyon denir.

NOT: Zamanın Doğası ile Kuantum Potansiyeli yazımız çeşitli düzenleme ve eklemelerle yeniden hazırlanmıştır.

Enerji Alanları ve Biz 2
Canlıların ölümü durumunda biyo-elektrik faaliyetlerinin sona ermesi sonucu, auranın o anda değil de belli bir süre sonra yok olmasına gelince; örneğin sağlıklı bir yaprağın aurası çok canlı ve parlak iken, yaprak ölmeye başlayınca bu parlaklığını kaybetmeye başlar, kuruyup yok olması halinde de yaprağın aurası parlaklığı az da olsa olduğu yerde aynen görünmeyi sürdürür. Çünkü, canlı ya da cansız nesnelerden yayınlanan çeşitli frekanslardaki (E-M) dalgalar o hava ortamında bulunan atom ve moleküllere yüklendiğinden belli bir zaman boyunca kendisini muhafaza etmektedir. Buna bir tür plazma durumu da diyebiliriz. Bunun bir benzer örneğini bir insan odayı terk ettiğinde görmekteyiz. Çünkü o kişinin beyin ve bedeninden yayınlanan (E-M) dalgaların bir kısmı havadaki atom ve moleküllere geçip bir kısmını da iyonlaştırmak suretiyle bunlar tarafından çeşitli şekillerde bir emilip bir bırakılması sonucu o ortamda belli bir süre varlığını devam ettirmekte, ayrıca bu dalgalar ilgili cihazlarla da tespit edilebilmektedir.Yapılan araştırmalar başka hayvanlarda olduğu gibi yılanların da avlarını havaya bıraktıkları bu tür enerji dalgalarını algılamalarıyla onların bulundukları yön, uzaklık, yer...vb tüm koordinatlarını tespit ettikleri ve avladıkları bilinmektedir. Aynı şekilde diyelim ki, bir kişi oturduğu koltuktan, sandalyesinden... kalktı ve siz de oraya oturdunuz. Beyniniz farkında olmadan, o sırada bu kişinin hava ortamına yüklediği pozitif ya da negatif yöndeki enerji dalgalarını alarak sizin olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilenmenize, beyninizin parazitlenmesine...sonucunda da tüm bunların bir sonraki aşamada fikir ya da davranışlarınıza etken olmasına yol açacaktır. Bu durum otomatik olarak ruhunuza kaydedileceği için bunun sonuçlarını ölüm ötesi boyutlarda da yaşamanız kaçınılmaz olacaktır.Bu alanların güçlü etkilerine maruz kalmayla ilgili olarak mesela; sara hastaları üzerinde yapılan bir deneyde dışarıdan, deneklerin manyetik alanının değiştirilmesi durumunda, beyindeki biyoelektrik faaliyetin, dolayısıyla snapsların kilitlenmesi sağlanarak hastalık durumundaki etkiler aynen oluşturulmuştur. Hatta bu duruma üzerlerine düşen güçlü ışıkların yol açtığı görülmüştür. Gerçekte bu hastalığın kökeninde, kişinin beyninin o yönde koruyucu bir alan oluşturamamasından dolayı ışınsal varlıklar olan Cinlerin o beynin ilgili yerlerini belli (E-M) dalgalarla irrite etmesi yatmaktadır. Yine bu etkileşimler, daha genel anlamda insanların ve hayvanların güçlü enerji alanları altında iken depresyon, korku, vehim halüsinasyon görme, sinirlilik halleri ve taşkın davranışlara da açıklık getirmektedir. Tıpkı depremler öncesinde fay hatlarından yayınlanan güçlü elektromanyetik dalgaların canlılarda oluşturduğu etkiler gibi. Ayrıca güçlü alanların bitkilerin gelişmesi, hücrelerin çoğalması, fare davranışları ve bakterilerin yaşamsal etkinlikleri üzerindeki etkileri de net olarak gözlemlenmiştir.
Auradan, ayrıca kişinin karakter ve hastalık durumları da tespit edilebilir. Yani, her kişinin astrolojik tesirlerle anne karnında yüz yirminci günde başlayıp ana rahminden dünyaya geldiği ana kadar beynin bu ışınlar tarafından işlenmesi sonucu, her birime ait özel açılımlar oluşur. Ve bu açılımların özellikleri biyo-elektrik faaliyetleri ile auraya yansıdığından, auradan da okunabilir. Hastalıkların düzeltilme işlemi ise beynin ve bedenin holografik yapısından dolayı, bedenin bütününe ait olan tüm özelliklerinin, vücudun her yerinde mevcut olması esasına dayanır. Söz konusu bölgeler, bir insanın ufacık anatomik haritasıdır. Şu anda başta eller, ayaklar, kollar, kulaklar, ense, dil ve diş etleri olmak üzere vücudun tam on sekiz ayrı yerinde bu mikro- akupunktur hologramları tespit edilmiş durumdadır. Ayrıca bir organın hastalanması, aslında beyinde o organla ilgili olan hücre faaliyetlerinin, dolayısıyla gönderilen sinyallerin bozulması, normal işlevlerini yapamaması anlamına gelir. Aynı zamanda bu durum akupunktur noktalarına yansıyarak o noktadaki elektrik akışını etkileyip tıkanmasına, bağlantı zayıfladığı için de bu enerjinin düzensiz bir biçimde o bölgelerde kalmasına (birikmesine), dolayısıyla da çeşitli hastalanmalara, hatta ölümcül hastalıklara neden olmaktadır. Fakat oraya bir iletken iğne yerleştirildiği ya da dışarıdan şifacı tarafından ilgili frekanslarda E-M dalga gönderildiği taktirde (enerji takviye edilerek) bu biyo-elektrik akışı tekrar sağlanacağından beynin o organa ait olan akışı sağlamlaştırılarak normal faaliyetine dönmesi temin edilmektedir. Böylece o organda düzgün hareket etmeyen biyo-elektrik faaliyetlerinin neden olduğu negatif enerji yok olarak enerji, pozitif hale dönüşür. Önemli bir husus da, vücuttaki biyo-elektrik faaliyetlerini, hücre ve dokularını uyararak şifa dediğimiz olayı meydana getiren Elektromanyetik enerji ile bedeni daha derin düzeyinden etkileyip doğuştan imkânsız gibi görünen hastalıklar da ortadan kaldırılabilir. Mesela vücutta bir boyut olan akupunktur sistemiyle normal seviyedeki bir hastalık durumu düzeltilebilirken, Hz İsa (as)’ nın yaptığı gibi bedenin çok daha derin düzeyindeki maddesel dalga boyutuna, hologramına etki ederek beden yeniden yapılandırabilmektedir. Özetle şifa, tek boyutta gerçekleşen bir olgu değildir. Benzer olaylar çok nadir de olsa üst düzey, çok güçlü Cinlerle iletişim halinde olan Mistik görünümlü insanlar tarafından da gerçekleştirilebilmektedir. Bununla birlikte Resulullah da tıbbı reddetmeksizin (hatta bunu teşvik bile etmiştir) belli dua ve zikirlerle şifa verilebileceğini açıkça belirtmiş ve bu yolda yapılan uygulamaları tavsiye etmiştir. Çünkü belli dua ve zikirler, beyindeki şifa kuvvesini harekete geçirerek bu yöndeki manaların açığa çıkmasını sağlamaktadır. Elbette bu güç, kişinin beyin açılımı kadar olmaktadır. Dolayısıyla bu olay, maalesef kendilerini metafizik alemin birer otoritesi olarak kabul edip bilimsel değil, materyalist bilim adamları gibi konuşan birtakım insanların söylediği gibi psikolojik bir olgu, şartlanma ya da tesadüfi bir oluşum kesinlikle değildir. Çünkü evrende hokkabaz değneğine yer yoktur. Her şey bir sistem ve düzenle hareket etmektedir. Auranın bir özelliği de, beyni dıştan gelen menfi dalgalardan korumasıdır. Eğer ilgili hücrelerdeki faaliyet yetersizse, o istikamette Elektromanyetik alan oluşturulamayıp gelen menfi dalgalar bloke edilemeyeceğinden (yani tamamen yok edilip ya da etkisi azaltılamayacağından) bu durum beyinde hücre faaliyetlerine yol açarak o kişide negatif fikir ve davranışların açığa çıkmasına neden olacaktır. Buna halk dilinde “nazar” da denmektedir. Nazar sadece insanlar üzerine değil, tüm nesnelere bitki ve hayvanlara da etki etmektedir. Menfi dalgaların bloke olmasının nedeni ise, dalgaların birbirlerini yok etme esasına dayanır. Çünkü gelen menfi bir dalgaya o dalganın tepe kısmına çukur, çukuruna da tepe gelecek şekilde (yani aynı tür dalganın belli bir faz farkıyla) gönderilecek bir dalga gelen menfi dalgayı tamamen sıfırlar (siler, yok eder). Eğer gönderilen dalganın yoğunluğu yani dalga sayısı menfi dalganın yoğunluğundan az ise bu sefer kişide olumsuzluğa yol açacak dalga tamamen yok edilemese de onun zararlı etkisi oldukça zayıflatır. Aynı fazdaki çeşitli dalgaların birleşmesi durumunda ise, daha güçlü bir dalga meydana gelir.
“Göz değmesinden Allah'a sığının. Zira göz değmesi haktır.” (hadis)
“Kötü göz sahibinin gözünden zehir gibi bir etki çıkar. Eğer bu bir kişiye ulaşırsa onu bitkin bir hale sokar, ona zarar verir” (hadis)
“ Kötü nazar adamı öldürür, kabre kor ve deveyi hasta eder.” (hadis)
“Kaderi geçecek bir şey olsa onu ancak göz (değmesi) geçerdi. Sizden yıkanmanız istendiği vakit hemen (vücudunuzun kenar kısımlarını) yıkayın. (Hadis)
Dikkat edilecek olursa son hadisteki ikili ifade birbirinden bağımsızmış gibi görünse de aslında bu tür kötü etkilere karşı bize korunma sistemini anlatmaktadır. Çünkü nazar olayında beyne gönderilen enerji, beynin biyo-elektrik akışını etkilemesi dolayısıyla bu zararlı etkinin tamamen yok edilmesi ya da tesirlerini minimum seviyeye indirip onun zararsız hale getirilmesi için bu enerjinin ya sıfırlanması veya bir yere aktarılması gerekmektedir. Aktarma işleminin en kolay yolu ise yıkanmaktır. Çünkü suyun en önemli özelliği hem parazit enerjiyi alması hem de deri aracılığıyla beynin ihtiyaç duyduğu biyo-elektrik enerjisi yani pozitif enerji takviyesi yapmasıdır. Aynı işi ikinci dereceden toprak da yapar. Keza aptestin asıl amacı temizlenmek değil, beyine biyo-elektrik takviyesi yaparak ibadet adı altında ruha enerji yüklenimini yükseltmesidir. Eğer bu temizlenmek için olsaydı bir bardak su ile de olsa aptest alın ya da su bulamadığınız taktirde teyemmüm edin, yani belli şekildeki hareketlerle elinizi yüzünüzü toprağa sürün denmezdi. Dolayısıyla, bunun anlamı, su bulamadığınız yerde hiç olmazsa üzerinizdeki negatif enerjiyi topraklayıp tekrar topraktan pozitif enerji alın demektir. Keza cünüp olma durumunda beynin meni ile biyo-elektrik deşarjı sonucu hem kaybettiği enerjiyi uygun düzeyde tekrardan alması hem de bu kaybın bedende neden olduğu düzensiz, negatif enerji durumunu ortadan kaldırmak için yıkanılması, bu sayede gelen enerjinin ölüm ötesine dönük kullanımı için de boy aptesti denen hareketlerin yapılması gerekmektedir. Aksi taktirde cünüplük durumundaki düzensiz enerji, beyin aracılığıyla auraya ve dışa yansıyacağından karşıdaki kişinin beyninin de parazitlenmesine, olumsuz etkilenmesine sebep olur.
Devam edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder