1 Temmuz 2009 Çarşamba

Enerji Alanları ve İnsana Dair Haylice Kapsamlı Bir Yazı D

Enerji Alanları ve Biz 7
Bildiğimiz gibi, suda meydana gelen iyonlaşma (ve sahip olduğu mineraller) değdiği zaman dokularda, içilmesi durumunda ise, vücuttaki hücrelerde çeşitli kimyasal işlemler sonucu oksijen alınımını fazlalaştırarak hücresel faaliyetleri artırmakta, böylece hücrelerde, dokularda... canlılık meydana getirmekte yanı sıra da beyine biyo-elektrik takviyesi yapmaktadır. Tıpkı şifahanelerde bulunan iyonize olmuş suyun yarattığı olumlu etkiler gibi... Normal insanlarda ise bu su, canlılık, enerji ve beynin biyo-elektriksel faaliyetlerinde artış oluşturur. İşte Kâbe’ deki zemzem suyu da Kabe’nin altındaki enerji düğüm noktasından geçip diğer benzerlerine kıyasla çok daha yüksek düzeyde iyonlaşarak bir kuyuda toplanmakta ve buradan da toprak üstüne çıkmaktadır. Eğer bu doğal kaynak su yerine bu enerji düğümü üzerinden aynı kuyuya dışarıdan herhangi bir şebeke suyu gönderilmiş olsaydı benzer şekilde bu yüksek enerji tarafından iyonize edileceğinden bu su da aynı özelliği taşımış olacaktı. Dolayısıyla bunu deneyimleyenlerin de tespit ettikleri gibi, bu suyun içilmesi ve onunla aptes alınmasında sayısız faydalar, şifalar elde edilmekte, beyne çok yüksek seviyede biyo-elektriksel takviye etmesi nedeniyle de tavaf ve çeşitli ibadetler sırasında orada bulunan güçlü enerjiyi ruha en yüksek düzeyde yüklenmesini sağlamaktadır. Bunun yanında tavaf sırasında yetenekli (kabiliyetli) beyinler de farklı boyut ve varlıklarını algılama, yüksek bilinç sahipleriyle görüşmek,...vb birçok türden olağan üstü haller yaşamakta, Öze dönük bir biçimde sistemi müşahede etmektedirler ki, bu da yüksek ışınım ve zemzemin insanlara verdiği manevi yönlü şifasıdır.
Bununla ilgili çok ilginç bir hadis de şöyledir. “ Zemzem ne niyetle içilirse ona şifadır.” Dikkât edilecek olursa burada da zemzemin, genel olarak direkt bedende sayısız faydalar oluşturmasının yanında bir de, onun sağladığı güçlü etkiyi her herhangi bir niyet ve istek ile bir noktaya odaklayarak (yoğunlaştırarak) çok daha güçlü ve etkili yararların elde edilmesi söz konusudur. Yani, bu suyun yüksek iyonize durumunda bulunması, beyni normalinden çok daha fazla güçlendirmesi sonunda (orada bulunan enerji desteğiyle de) bilincin, örtük düzen boyutundan ilgili şey doğrultusunda tekrar programlama yapmasını sağlayarak şifa kuvvesini arzu edilen istikamette yönlendirmek suretiyle bulunduğumuz boyuttaki bedende radikal iyileşmeler meydana getirebilmektedir. Bugün nedenlerini bir türlü açıklayamasalar da dünyanın önde gelen bilim adamlarınca tamamen onaylanan ve başta Lourdes olmak üzere dünyanın birçok yerindeki şifahanelerde birtakım imkansız iyileşmelerin meydana gelmesinin kökeni de bazı yan faktörlerle birlikte yine bu sisteme dayanmaktadır.
Hacerül Esved taşına gelince: Bu taşın özelliği, beynin biyo-elektrik faaliyetleri sonucunda oluşan ve beyinde parazitlenmeye, beyinsel işlevlerin negatif yönde etkilenmesine neden olan statik elektriği almasıdır. Böylece tavaf esnasında beyinde normalden çok daha fazla üretilen bu statik enerji boşalarak bir sonraki şaftta beyni daha randımanlı hale sokmakta, beynin daha verimli çalışmasını sağlamaktadır. Bu durumu Hz. Muhammed (sav) de, “Hacerül Esved sütten daha beyaz bir şekilde ak idi. Ancak İnsanoğlunun Ruhu onu kararttı” şeklinde ifade etmiştir.
Konunun daha iyi anlaşılması açısından tekrardan pozitif ve negatif kavramlarına geri dönersek, pozitif enerji hattı çok yüksek elektrik akımlarının neden olduğu çok güçlü (E-M) alanlarının canlılar üzerinde oluşturduğu olumlu, negatif enerji hattı ise, çeşitli nedenlerden ötürü akımların kesintiye uğraması, zayıflaması sonucu yayımlanan düşük (E-M) alanları ile bloke sebebiyle o bölgede biriken statik (durgun) elektriklenmenin canlı organizması üzerinde oluşturduğu olumsuz etkiler dolayısıyla adlandırdığımız enerjilerdir. Aynı şekilde vücudumuzda biriken statik elektriklenme de beden ve beyindeki biyo-elektrik hareketliliği etkileyerek negatif etkilerde bulunmaktadır. Yani (E-M) alanların gerçekte pozitif ya da negatif gibi kavramlara sahip olmamasına karşın bizim enerjiyi bu şekillerde sınıflandırmamız tamamıyla görsel olarak bize fayda ya da zarar vermesine göre betimlemiş, isimlendirmiş olmamızdandır.
Benzer biçimde pozitif enerjinin de beyinler üzerine olan iki tür etkisi sebebiyle çok daha yüksek frekanslı olanlara sembolik olarak Celal Nurları buna nispetle daha düşük frekanslı dalgalara da Cemal Nurları adı verilmektedir. Yine bu yüzdendir ki bir kişinin Celali ya da Cemali oluşu onun yaydığı dalgaların güçlü ya da buna göre daha düşük frekanslı olmasından kaynaklanmaktadır. İşte Kâbe’de bulunan yüksek (E-M) radyasyonun özelliği celali olup bunun insanlar üzerinde oluşturduğu etki buraya gelenler tarafından fark edilir seviyededir. Bu nedenle bu güçlü alanlar, kişide potansiyel olarak mevcut olup da o güne kadar açığa çıkmamış bazı özelliklerin su üstüne çıkmasına sebep olmaktadır. Böylece bu güçlü ışınım yüzünden bazıları çok daha fazla sakin, hoşgörülü, yardım sever bir kimliğe bürünürken, kimileri de daha bencil, sinirli, asabi, geçimsiz, huysuz, hükmedici bir yapıya dönüşmektedir. Bu konuyla ilgili, hacılar üzerinde yapılan araştırmalarda bu insanların orada bulundukları sırada birden ortaya çıkan depresyon, aşırı panik (heyecan), taşkınlık...vb huy değişimleri bilimsel olarak da tespit edilmiştir (bkz. Hac Dönüşü Açık Uyarı – Ahmed Fevzi Yüksel / www.sufizmveinsan.com / Tasavvuf).
Bu güçlü enerjinin insan beyinleri üzerinde meydana getireceği parazitlenme nedeniyledir ki, Hz Muhammed (sav), Mekke’nin kalma ve oturma yeri olmadığını, orada hac ibadetinin bitimini takiben en fazla üç gün kalınabileceğini söyleyerek orayı en erken şekilde terk edilmesini tavsiye etmiştir.
Bu elektrik akımlarının neden olduğu yüksek düzeydeki enerji yayınımının insanlarda şiddet ve Celal halini meydana getirici bir faktör olması, orada yerleşik halde bulunan insanları da otomotikman bu özellikli kılmaktadır. Bu yüzden oranın halkı buraya gelenlerce de tespit edildiği gibi hırçın, kaba, sert, kırıcı, celali davranışlar sergileyen bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla, Mekke’ de sadece, dışarıdan gelenler bu yüksek radyasyon sonucu birbirlerine karşı bu türden davranış sergilemelerinin yanında oranın halkı tarafından da aynı muamelelerle (olaylarla) karşılaşmaktadırlar.
Devam edecek...
Not: Kaynakçalar en son bölümde açıklanacaktır
Enerji Alanları ve Biz 8
Buna karşılık, Medine şehrinde Kabe’ deki gibi Celali bir durum söz konusu değildir. Çünkü, buradaki enerjinin (nurun) Mekke’ ye nispetle daha düşük frekanslı olması orayı daha ılımlı, tatlı, Cemali bir havaya sokmaktadır. Bu da orada yerleşik bulunan ya da oraya gelen insanları daha anlayışlı, sakin kılmakta, insanlar kendilerini çok daha huzurlu hissetmektedirler. Dolayısıyla, buradaki ilişkiler daha uysal ve yumuşaktır. Medine ziyaretinin Mekke’ den sonraya bırakılmasının nedeni; Kabe’ deki çok yüksek enerjiden yaşanan bölgedeki çok daha düşük enerji alanı içine girmesiyle beyinde oluşacak olan negatif etkileri ortadan kaldırmak (ya da zararları en aza, minimum seviyeye indirmek) ve böylece dönecekleri bölgeye daha iyi uyum sağlamaları için ara tampon görevi oluşturmasıdır. Yine “seferi” adı altındaki yolculuk esnasında orucun geçici olarak kaldırılması ile namazın iki rekata indirilmesinin nedeni de bu manyetik alan değişimlerinin biyolojik canlılar üzerine etkilerine dayanmaktadır. Çünkü belli bölgede sınırlı yaşam, beyinsel işlevleri o ortamdaki manyetik alanlarla uyumlu kılar. Yaşanılan yerden belli bir mesafe geçildiği takdirde, beyin değişen enerji alanları dolayısıyla parazitlenmekte, normal faaliyetlerini sürdürememekte bu yüzden kişide bir tedirginlik, huzursuzluk meydana gelmekte, sonucunda da ruha yükleme sekteye uğrayarak enerji transferi çok düşük düzeyde kalmaktadır. Bu durumu Hz. Muhammed (sav): “Seferde oruç tutmak, hazarda(1) iftar etmek gibidir” sözüyle dile getirmektedir. Oysa bildiğimiz üzere ibadet adı altındaki tüm çalışmalardan amaç, ölüm ötesi boyutlarda ihtiyaç duyacağımız yegâne enerjiyi (namazı göz önüne aldığımızda konsantrasyon desteğiyle de) ruha en yüksek düzeyde temin etmektir. (Bkz. Seferi Namazın Teknik Açıklaması- Ahmed Fevzi Yüksel / www.sufizmveinsan.com / Tasavvuf)
Böylece, bu durumlarda sistemi kaale almadan normal şartlardaki gibi yapmak ya da fazlasıyla eda etmeye çalışmak bize fazlasıyla yarar ya da pozitif kazanç sağlamayacaktır. Çünkü, ibadet adı altında teklif edilen tüm çalışmalar gerçekte tamamıyla her an işlemekte olan sistemin işleyiş prensiplerine göre düzenlenmiş hükümlerdir. Bu hükümleri en iyi bilen ve bunu bize bildiren Resulullah’ı bir kenara bırakıp sisteme ters harekette bulunan bu tür insanların düştükleri durumla ilgili can alıcı bir olay şöyledir: Bir gün Hz. Muhammed (sav) ashabıyla sefer yapıyordu. Ashaptan bazıları oruç tutuyordu. O gün çok sıcak olduğundan erkenden bir yere konakladılar. Havanın sıcaklığından oruçlular oruçlarını tutmaya devam edip oraya yığılıp kaldılar. Oruç tutmayanlar ise, çadır kurup hayvanları yemlediler. Bu durum karşısında Hz. Muhammed (sav) şu anlamlı sözü söyledi: “Bugün sevabı oruç tutmayanlar kazandı. ”
Burada şu denebilir: “Madem böyle olumsuz bir tehlike var, o zaman niçin Hacca gidelim ki?” Bu soru ilk bakışta her ne kadar mantıklı gibi görünse de, olay iyice düşünüldüğü taktirde görüleceği üzere, en azından her ne şart altında olunursa olsun burada o güne kadar günahlardan tamamen silinme olayı ile ölüm ötesi boyutlarda ihtiyaç duyacağımız yegâne sermayemiz olacak enerjinin kıyasa gelmeyecek oranlarda ruhumuza yüklenmesi söz konusudur ki, bu da hayatta hiçbir şeyle ölçümlenemeyecek bir gerçektir. (Bkz. Temel Esaslar- Ahmed Hulusi)
Devam edecek...
Not: Kaynakçalar en son bölümde açıklanacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder