1 Temmuz 2009 Çarşamba

Enerji Alanları ve İnsana Dair Haylice Kapsamlı Bir Yazı C

Enerji Alanları ve Biz 5
Belli aralıklarla dizilmiş olan taş yapıların ya da dikili taşların bulunduğu bölgelerde yaşayanlar (ikamet edenler) ile bu bölgelerden geçen bazı insanlarda bir takım halüsinasyonlar görme, psişik yeteneklerinin ortaya çıkması, pisikokinetik fenomenlerinin görülmesinin yanında ışık toplarının, çeşitli renkler saçan parlak ışık kürelerinin (disklerin) yani Ufo’ların görüldüğü de bilinmektedir. Gerçekten de Ufo raporları incelendiğinde, bu fenomenlerin çok büyük sıklıkla bu hatlar boyunca görülmesi, birçoklarını dünya dışı uzaylı varlıkların bu enerji hatlarından yararlandıkları şeklinde bir yoruma götürmüştür. Oysa gerçekte bu alanların beyinde vehim gücünü artırması ve cinlerin de bu artan vehim gücü dolayısıyla beyni çeşitli yönlerde çok daha rahat irrite etmesi, bu türden çeşitli metafiziksel fenomenler ile vizyon-algı tipi olayların oluşumuna neden olmuş ve olmaktadır. Benzer olayların dünyanın çeşitli yerlerinde düzenli ya da düzensiz fark etmez, çok güçlü (E-M) alanlar üzerinden geçen pilotlar tarafından da deneyimlendikleri bir sır değildir.Örnek olarak; üzerinde uçtukları yerin gerçekte buzulla kaplı olmasına karşın, geçmiş dönemlerindeki haliyle uçsuz bucaksız yemyeşil orman arazileri ve içlerinde de eski çağlara ait soyu tükenmiş hayvanların bulunduğunu, okyanus üzerinde olmalarına karşın, ormanlarla kaplı kara parçası üzerinde uçtuklarını algılamaları, herhangi bir yerleşim bölgesinden geçerken o yerin onlarca yıl önceki halini görmelerini...vb verebiliriz. Ayrıca, bu fenomenleri deneyimleyenlerin ne görüp yaşadıklarını bilecek kadar askeri ve sivil havacılığın gözbebeği olan deneyimli pilotlar olduğunu ve bu gördükleri şeylerin o anda radarlarla izlenip konuşmalarının kaydedildiğini ve bu esnada araçtaki pusulaların da ani ve hızlı değişim gösterdiğini de belirtmekte yarar var (Bermuda Şeytan Üçgeni, dünya üzerinde tespit edilmiş manyetik alan düzensizliğinin en yoğun olduğu on iki bölgeden biridir). Ancak, yukarıda belirttiğimiz nedenlerden ötürü bunlar, kara ve denizde de yaşanılan benzerlerindeki gibi gerçekte bir zaman kayması sonucu algılanan şeyler değildir. Geçmişe ait olan görüntülerin tamamiyle doğru olarak tespit edilmesinin sistemi ise, Cinlerin yapıları dolayısıyla geçmişe ait bütün bilgilere sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. Bu bilgilere geçmişe ait tüm oluşların (E-M) dalga olarak atmosfer içinde kayıtlı olduğu Akaşaları okuyarak vakıf olmaktadırlar. Cinlerin geleceğe ait olan bilgileri öğrenme oranlarının %5-10’ u geçmemesi ve insanlara geleceğe dönük yaşattıkları halisünasyonların da hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz geniş zaman dilimlerini içermesi, haliyle gerçeği yansıtmamaktadır. Negatif ley hatları insanlarda duygusal karışıklığa, negatif düşünce bozukluğuna, sıkıntı, bunalma, o yerden uzaklaşma isteğine yol açtığı gibi, ciddi fiziksel, ölümcül hastalıklara ve hatta kansere bile sebep olmaktadır. Pozitif ley hatları ise bir önce bahsettiklerimizin tam tersini oluşturmakta, mesela daha önce büyümeyen ağaçlar, bitkiler... güçlenip hızlı bir şekilde olgunlaşmakta hayvanlar ise çok daha sağlıklı ve hızlı üremektedirler. Dolayısıyla, eğer pozitif radyasyon alanında ev ve işyeri kurulmuşsa yaşam huzurlu, verimli ve bereketli olurken, negatif durumda ise hastalıklar, sıkıntı, işlerin ters gitmesi... gibi etkiler oluşur. Bununla birlikte nedenine bir sonraki konuda değineceğimiz, çok sert ve güçlü pozitif (E-M) enerjilerin bulunduğu bölgelerde de despotizm, savaşlar, gerilimler, çatışmalar, kargaşalar... ve bu nedenden kaynaklanan açlık, sefalet de görülebilmektedir.Bölgesel güçlü enerji alanlarının sebebi ise, ley hatlarının yanı sıra, nasıl ki çekirdekteki genel akıntılar dünyanın küresel manyetik alanını (Van Allen kuşağını) oluşturuyorsa daha küçük çaplı çeşitli lokal girdaplar ve akıntı hareketleri de yerel aşırı manyetik alanların oluşmasını sağlar. Bunun yanında, toprak altındaki su hareketlerinin, manyetik özelliğe sahip demir, nikel, kobalt... gibi maden yataklarının ve o bölge ya da yakın çevresinde bulunan fay hareketlenmelerinin yol açtığı toprak sürtünmelerinden kaynaklanan elektriklenme de yine bu yerel, bölgesel statik (durgun) ya da periyodik hareketli (osilasyonik) (E-M) alanların oluşumunu meydana getiren faktörlerdir. Bu konuda araştırmacı Phill Collahan, geliştirdiği bir alet yardımıyla jeo-manyetizmanın neden olduğu manyetik alanları topraktan aldığı numuneleri ölçerek neden bazı bölgelerdeki gerilimin ve savaşların çok aşırı olduğu sorusuna Belfast, Bosna ve Orta Doğu’dan aldığı örnekleri, başka bölgelerden aldıklarıyla kıyaslayarak cevaplandırdı, yani güçlü manyetik alanlar... Dolayısıyla, Jeo-manyetik alanlar bir gün çevrim ya da daha farklı sebeplerden ötürü başka bölgelere kaydığı zaman, manyetik kaos o yerlere de sıçrayarak bu bölgelerde de çeşitli sosyal kaosların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Peygamberlerin çoğunun Orta Doğu’da ortaya çıkması ve belli dağlara çıkmaları da oldukça düşündürücüdür. Yine bu konuyla ilgili olarak; adamın biri Hz. Muhammed (sav)’ e gelerek malca zengin, çoluk çocuk sahibi ve huzurlu iken yeni almış olduğu evde yaşamaya başladıktan çok kısa bir süre sonra işlerin ters gittiğini, mallarının ve sayılarının azaldığını, huzurunun (neşesinin) kalmadığını bildirerek yardım ister. Resulullah da evi kötü addederek hemen orayı terk etmesini ve başka yere yerleşmesini söyler. Adam da hemen denileni yapar ve bu olumsuz gidişten hemen kurtulur. İşin gerçeği ise elbette ki, Hz Muhammed (sav)’in de bilmesine rağmen, o dönemde bahsedemeyeceği ley hatlarıdır. Yoksa işin iç yüzünü bilmeyenlerin düşündüğü gibi, bazı nesnelerin ya da evlerin... kendisinden kaynaklanan uğursuzluk (lanet) benzeri tanımlamalarla bir ilgisi yoktur (çünkü uğursuzluk, lanet diye bir kavramın varlığı söz konusu değildir).Bizim direkt algılayamadığımız ses, koku ve çeşitli frekanslardaki enerji dalgalarını algılayabilen hayvanların da ley hatlarından yayılan radyasyonların kendileri için ne kadar faydalı olduğunu tespit edebildikleri ve yaşamlarını bu akım kanallarına göre yönlendirdikleri bilinmektedir. Bu sebepten evinizde bir kedi besliyorsanız, kediniz evinizin neresinde daha fazla kalıyorsa, yatıyor-uyuyorsa oraları sizin de mesken tutmanız, oralarda oturmanız, yatmanız her zaman sizin açınızdan da faydalı olacaktır. Bununla ilgili olarak, Resulullah Medine’ ye geldiğinde herkes ona kendi evini açar, açtıkları yerin kendisinin olmasını teklif ederler, buna karşın, Hz Muhammed (sav) bunu kabul etmeyerek yer seçim işini devesine bırakır. Deve ise, serbest bırakılır bırakılmaz belli bir mesafe gittikten sonra bir sahabenin evinde durur. Ve Resulullah orada kalmaya karar verir. Herkes bu olayı normal olarak, sosyolojik açıdan Hz Muhammed (sav)’ in kimseyi kırıp gücendirmemek için yaptığını düşünür. Oysa işin gerçeği, pozitif enerji titreşimlerini en iyi algılayabilen hayvanların başında gelen devenin o bölgede en yüksek pozitif akımını bulması için bırakılmış olmasıdır.
Devam edecek...
Enerji Alanları ve Biz 6
Tarihte dünyanın çeşitli yerlerinde olduğu gibi, başta İngiltere olmak üzere Avrupa ve Anadolu'da da hep bu pozitif ley hatları üzerine şatolar, tapınaklar, hastaneler şifa merkezleri... daha doğrusu şehirler inşa edildiği, artık günümüzde bilinen bir gerçektir. Bu şehirlerin de birbirleri arasında üzerlerinde bulundukları enerjilerin güçlerine göre üstünlükleri bulunmaktadır ki, hadislerde de bununla ilgili bir çok ifade yer almaktadır. Mesela: “Dört şehir cennettendir. Mekke, Medine, Kudüs, Şam. Mekke Medine’den, Medine Kudüs’ten, Kudüs Şam’dan, Şam diğer bütün şehirlerden üstündür. Mekke, İlahi celal ve azametin; Medine, İlahi güzelliğin; Kudüs, İlahi kemalin tecelli ettiği yerdir.” hadisinde olduğu gibi. Bazı hadislerde ise bu ve bazı şehirler “Emin beldeler” olarak da ifade edilmişlerdir. Mistik kaynaklara baktığımızda bu şehirlerin yanında İstanbul, Bağdat, Bursa’...nın da yüksek ruhaniyete sahip olan şehirlerden olduğu görülmektedir.Şehirlerde bulunan bu enerjinin bir diğer kaynağı da o şehirde yaşayan ya da ölüm ötesi boyuta (Berzah Boyutuna) intikal etmiş yüksek Ruh gücüne sahip evliyalardır. Bu gerçeğe yine Hz. Muhammed (s.a.v) “Bir şehrin (mekânın) şerefli oluşu orada bulunanlardan ileri gelmektedir” sözüyle işaret etmiştir. Yeryüzünde adeta bir enerji santrali gibi yayın yapmakta olan belli enerji merkezlerinin başında ise Kâbe dolayısıyla, Mekke şehri gelmektedir. “Bu Kâbe, on dört evden biridir. Yedi arzın her birinde bu evlerin bir benzeri yaratıldı” hadisi hükmünce on dört evden biri olan Kâbe; hem ölüm ötesine dönük olarak Ruha kapasiteleri oranında çok yüksek düzeyde enerji yükleyen hem de bu yüksek enerjinin yetenekli beyinlerde çeşitli oranlarda ek kapasiteleri de devreye sokarak Özle, Sonsuz Bilinçle bağlantı kurmasını temin eden (sağlayan) bir konsantrasyon merkezidir. Yüksek enerji akımlarının birleşerek çok büyük akımların, dolayısıyla güçlü radyasyonların yayımlandığı bu enerji düğümü üstünde bulunan Kâbe’nin, üzerinden göğe doğru yükselmekte olan bu enerji (Nur) sütunu, beş duyu ötesi algılamaya sahip evliya tarafından bizatihi algılanmakta ve görülebilmektedir. Yine bu zümre, Kâbe ile görüşmekte, konuşmakta, onunla hemhal olmakta ve ondan akan bir biçimde de ilim almaktadırlar. Hatta bu bilince sahip olmasalar bile bazı insanlar, onu gördüklerinde adeta kendilerinden geçip istem dışı olarak fark ettikleri birtakım hisler sebebiyle ona yapışıp ağlamakta, onunla bir sevgili, dost gibi konuşmaktadırlar. Kısacası Kâbe, bir Ruha ve Bilince sahip olan Canlı, Şuurlu bir varlıktır. Onun gerçek yapısını kendi Özünde algılayan ya da görenler Kâbe’nin çok yüksek bir Kemalata sahip bir Veli olduğunu da açıkça belirtmektedirler. Yoksa klasik anlamda düşündüğümüz gibi, ötedeki bir tanrının gönlünü, hoşnutluğunu kazanmak için 360 tane putun yerine konulmuş ayrı bir put veya alelade bir taş yapı değildir. Bu yüzden, tüm dünya Müslümanlarının Kâbe’ye dönerek ibadet etmesinin nedeni, öylesine konmuş basit bir taş yapıya, Tanrı adına tapınma değil, en azından aptes alıp beyne biyo-elektrik takviyesi yaparak Kâbe’ den enerji temin etme esasına dayanmaktadır. Zaten başka ayet ve hadisleri incelediğimizde çok basit olarak görüp değerlendirdiğimiz taşın, toprağın, dağın, ırmağın...vb cansız ve şuursuz şeyler olmadıkları ve her birinin kendi frekansal titreşimlerince canlı, şuurlu oldukları açıkça belirtilmektedir. Bu nedenledir ki M. Arabi: “ Bütün eşya, Allah’ı bildiren şahitlerdir. Onlarsız Allah’ı bilmek mümkün değildir. Allah’ı Bilmek için eşyaya nazar etmek gerekir” demektedir. Bu konudaki ayet ve hadisler ise şöyledir: “Hiçbir varlık yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin. Lakin siz onların tesbihlerini anlayamazsınız...” (17-44), “ Ben Mekke’de öyle bir taş biliyorum ki, o beni daima selamlardı” (hadis) “ Şu dağı görüyorsunuz (Uhud Dağı’nı göstererek). O bizi sever biz de onu severiz” hadis, “ Ben ve Uhud kardeşiz.” (hadis) Kâbe’deki enerjinin büyüklüğü hakkında ise Hz. Muhammed (s.a.v) “Kâbe’ de kılınan iki rekat namaz, dünyanın başka mescitlerinde kılınan namazdan yüz bin kat daha fazla sevaplıdır” ifadesini kullanmaktadır. Yani bire yüz bin oranında... Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, genel anlamda Kâbe nedeniyle Mekke çok çok yüksek bir enerjiye sahip olmasına karşın enerji şiddetinin en yüksek olduğu yer, Kâbe’nin merkezidir. Enerji yoğunluğu dolayısıyla, bu enerjinin en verimli ve güçlü kullanım alanı da Kâbe’yi çevreleyen 30 m yarıçaplı dairesel bölgenin içinde kalan yerdir. Yani en üst düzeyde fayda sağlamak için bu bölgede tavafın yapılması en uygun olanıdır. Ayrıca, beyindeki her bir işlem ruha yüklendiği gibi, bu durum aynı anda dışarıya da yayın yaptığından orada bulunanlar bu yayınlarla da birbirlerini güçlü bir şekilde etkilerler. Bu nedenle bu yüksek (E-M) alanların insan beyin faaliyetlerini normalin kat be kat üstünde çalıştırması sonunda düşüncede kalanları bile o şeyleri eyleme geçirme düzeyinde ışınsal bedene yüklemektedir. Bu da hadiste: “Başka yerlerde sadece fiillerinizden sorumlusunuz, Kâbe’de ise düşüncelerinizden de sorumlusunuz...” şeklinde açıklanmıştır.Yüksek enerji alanlarının birleşerek çok güçlü yayın oluşturduğu bir diğer yer de Kâbe’nin uzantısı olan Arafat Dağı’nın tam altıdır. Bildiğimiz üzere günahların af olma işleminin gerçekleştiği Vakfe anı da burada yaşanmaktadır. Milyonlarca insanın buraya gelip yerden yayımlanan bu güçlü ışınım desteğiyle yükselen beyinsel hareketler sonucu günahlarının af olmasını, silinmesini istemesi, bu kişilerin hem bu yönde tek bir manaya dönük olarak yani tıpkı lazer ışını gibi tek bir frekansta yayın yapmasına hem de beyin alıcılarını dışarıdan gelen bu tek dalga boyundaki yönlendirilmiş dalgalara açılmasını sağlayarak orada bulunanların toplu olarak meydana getirdikleri çok güçlü (E-M) alanlar sayesinde ışınsal bedenlerindeki Negatif yükleri silmiş olurlar. Diğerlerinde olduğu gibi bu işin de işleyen bir mekanizmanın gereği olduğunu Hz Muhammed (sav): “ Eğer bir kâfir, kayıp devesini bulmak amacıyla bile burada bulunmuş olsaydı onun da günahları silinirdi” sözleriyle bize anlatmaktadır. Burada çok önemli bir nokta; Nebilerin ve yüksek dereceli evliyanın da Arafat’ ta hazır bulunup var olan güçlü ışınımı daha da güçlendirerek sıfırlama işlemini sağlamalarıdır. Bu nedenle burada günahlardan tamamen arınma işlemi, sadece bu bölgede bulunan yüksek radyasyon ve insanlardan yayınlanan (E-M) alanlara bağlı bir şey olmayıp esas vurucu, tamamlayıcı işlevi vakfe anında orada bulunan bu yapılar meydana getirmektedir. Dolayısıyla, sıfırlama işleminin Kâbe’ de değil, sadece ve sadece Arafat’ ta Vakfe anında gerçekleşmesi yüzünden , ne kadar Umre ziyareti (kendi içinde çok büyük bir yararları bulunmuş olsa da) yapılırsa yapılsın bir Haccın yerini tutmamaktadır. Burada şöyle bir soru sorulabilir: Kâbe’ deki pozitif enerji hattının Hz. Muhammed (sav)’ den önce de var olduğu ve çeşitli putlara tapan kâfirlerce de burada devamlı ibadet edilip, zemzemden de içildiğine göre, şu anki durum onlar için de aynen geçerli olmaz mı? Ya da benzer faydalanmaların olması gerekmez mi? Bu sorunun cevabı; “evet bir takım faydalanmaların olduğu gerçektir, ancak bu yararlanma ölüm ötesi boyutlara değil, tamamen dünya değerlerine dönük birtakım şekildedir.” Olmalıdır. Yani buradaki pozitif enerji, tamamen maddeye dönük olarak bu birimlerde hükmünü icra etmektedir. Kâbe’ deki bu enerjinin ölüm ötesi boyutlara dönük kullanımı ise, Hz. Muhammed (sav) ’ in varlığı ile meydana gelmiştir. Çünkü, yürürlükte mevcut olan bir sistem var, ama bu sistemin Meleki güçlerle, meleklerin gücüyle ya da benzer ifadeyle Astrolojik tesirlerle farklı biçimlere yönlendirilmesi de söz konusudur. İşte burada böyle bir yönlendirme var.
Devam edecek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder