1 Temmuz 2009 Çarşamba

Görülemeyenlerin Görünür Olduğu Fizik Ötesi Alana Doğru Olan Bilimsel Yolculuk

Bugün yıllar önce teknik olarak ispatlanamamış bir çok şeyin artık ispatlanmış halleri ile karşı karşıyayız.Bunun ne anlama geldiğini iyice düşünecek olursak eğer; şu müthiş ama kolaylıkla da kabul edilemeyecek olan bilgiye götürür bizi: “göremediğimiz şeyleri inkar etmek gibi bir lüksümüz yok” Bu noktadan hareketle şunu rahatlıkla ifade edebiliriz; son 30 yıl içinde batı dünyası doğu kültürlerini oluşturan unsurlara ve onların bir çok teknik olarak ispat edilemez olarak görülen öğelerine ,öğretilerine ve metotlarına bilimsel bir mercekle bakmak sureti ile sürekli inceliyor.Artık maddenin mekanlar arası transferini, zamanda yolculuğu, nanoteknolojiyi, genetik mühendisliğini rahatlıkla konuşabiliyoruz.İnsanlık olarak geldiğimiz noktada ortak bilincimiz; bugünkü yaşanan teknolojik gelişmeleri, akıl sınırımız içinde mümkün olarak gördüğünden dolayı hiç de yadırgamıyor.Oysa bundan çok değil 200 sene evvel cep telefonu ya da bilgisayar gibi teknik araçlardan dönemin insanlarına bahsedilseydi eğer, bahseden kişiye karşı kesinlikle deli muamelesi yapılırdı.Yine konu ile ilgili olarak Helenistik zamandan kalma bir felsefe görüşü olan “maddenin en küçük yapı taşı atom denen şeylerdir” fikrinin de bugün çürümüş olduğunu rahatlıkla ifade edebiliyoruz.Nasıl mı?Çünkü yeni bilimsel araştırmalar gösteriyor ki; maddenin en küçük yapı taşı, sandığımız gibi artık atomlar değildir.Atom altı bir sürü küçücük şeyler daha keşfedildi ki biz bugün bunları “parçacık” olarak adlandırmaya başladık.Görülemeyeni görmek, tespit edilemeyeni tespit etmek ve yepyeni keşiflere imza atmak konusunda insanlık olarak nasıl bir baş döndürücü hıza ulaştığımızı düşünecek halde değiliz.Belki de önümüzdeki yıllarda parçacıkların içinde bile iç içe geçmiş halde hareket eden bir sürü başka parçacıklar daha keşfedeceğiz kim bilir?
Bizler dünyanın yaşanılası yer olmaktan yavaş yavaş değil hızla çıktığı bir zamanın talihsiz nesilleriyiz.Bugünkü sahip olduğumuz şeyler ve imkanlar eskiye oranla çok daha fazla ama bizi mutlu etmiyor bir türlü.Doğamıza ters olan mekanizmalar üreterek türümüzü tehlikeye attık.En kötüsü de gezegenimizle ilgili olarak ekolojik dengenin gittikçe bozuluyor olması.Fıtratımızdan saptıkça içinde bulunduğumuz mekanlar da yaşadığımız zamanlar da sapıtıyor hali ile. Hastalıklarımızın bile bir çoğunun değişip yerine yenilerinin geldiğini, yenilerinin eskilerle sadece yer değil isim de değiştirdiğini bilmeden yaşayıp gidiyoruz.Hastalık icat edilen, hastalık satılan ve pazarlanan bir zamanda yaşadığımızın da farkında değiliz üstelik.Doğal tedavi yöntemlerinden ya habersiziz ya da bu tip şeylere karşı ön yargı ile yaklaşıyoruz.
Bizler bu yaşanılası olmaktan çıkardığımız gezegenin üstünde sadece tabiatla uyumlu değil, kozmik bilinçle de uyumlu yaşamak zorundayız.Kozmik bilince kafa tutma şansımız yok.Tabiat kanunlarının bugün hızla değişerek insanlığın geleceği açısından ne gibi felaketlere bizi gebe bıraktığını görmemek için ancak, akıl izan sahibi olmamak gerekir sadece. Yaşadığımız büyük ölçekli depremler, tsunamiler, yağış miktarının değişmesi, buzulların erimesi, toprak parçalarının kaybı, tarım arazilerinin gittikçe daralması gibi bir ton sorun bizlerin kozmik bilince kafa tutması yüzünden meydana geliyor ne yazık ki.Neticede tabiatın kendi içinde bir işleyiş mekanizması olduğunu ve insanın müdahalesinin mümkün olmadığını, müdahil olduğunda ise sonunu kendi eliyle hazırlayacağını insan olarak hepimizin bilmesi gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder